29 Ocak 2012 Pazar

BİTKİLERDE HORMONLAR

BİTKİLERDE HORMONLAR
Bitkilerde hormonlar, bitkilerin özel bazı kısımlarında üretilerek difüzyon yoluyla yayılırlar.

  1. OKSİN: 
  • Oksin doğrudan güneş görmeyen kısımlarda daha fazla üretilen ve genellikle bitkinin uç kısımlarında üretilen bir büyüme hormonudur. 
  • Bu hormon bitkinin boyca uzamasını sağlar, ayrıca bitkinin meyve vermesinde de etkilidir. Döllenmiş olan çiçeğin de dökülmesinde etkilidir. Büyümeyi sağladığı için yönelme hareketlerinde de etkisi olan bir hormondur. 
  • Oksin hormonunun çok fazla salgılanması büyümeyi durdurduğu gibi az salgılanması da yaprak dökümüne neden olur. 
     2. GİBERELLİN: 
  • Bu hormon tohumun çimlenmesini uyarır. ayrıca gövdenin uzamasını ve meyvenin büyümesini sağlar. 
    3. SİTOKİNİN:
  • Tomurcuk gelişimini sağlar.
  • Hücre bölünmesini uyarıcı bir etkisi vardır. 
  • Yaprakların geç dökülmesini uyarır. 
    4. ETİLEN:
  • Bu hormon meyvenin olgunlaşmasını ve yaprak dökülmesini sağlar. 
  • Üretildiği yerde etkili olan bir hormondur.
    5. ABSİSİK ASİT:
  • Uyku halinin devam etmesini sağlar.
  • Tohumun çimlenmesini engeller. 

BOŞALTIMLA İLGİLİ ADAPTASYONLAR

BOŞALTIMLA İLGİLİ ADAPTASYONLAR

  1. Tuzlu su balıkları iç ortamlarından hipertonik bir ortamda bulunurlar. Bu nedenle:
  • Sürekli su içerler. 
  • Tuzu aktif taşımayla solungaçlarından boşaltırlar. 
  • Glomerulusları iyi gelişmemiştir. Bu nedenle azotlu atıkların çoğunu solungaçlarından atarlar. 
  • Oluşan idrar miktarı çok azdır. 
    2.   Tatlı su balıkları iç ortamlarından hipotonik bir ortamda yaşarlar. Bu nedenle:
  • Ya çok az su içerler ya da hiç su içmezler. 
  • Aktif taşımayla solungaçlarından tuz alırlar. 
  • Oluşan idrar miktarı çok fazladır. 
  • Derileri vücuda su almayı engeleyecek şekilde özelleşmiştir. 
    3.   Kurak ortamda yaşayan memelilerde ise : 
  • Henle kulpları uzundur. 
  • Çok yoğun bir idrar oluştururlar.  

BÖBREĞİN CANLIDAKİ DÜZENLEYİCİ ROLÜ

BÖBREĞİN CANLIDAKİ DÜZENLEYİCİ ROLÜ

  • Kanın PH' sının dengede kalmasını sağlar. 
  • Kanın su ve tuz dengesini sağlar. 
  • Kanın iyon dengesini korumasını sağlar. 

27 Ocak 2012 Cuma

İNSANDA BOŞALTIM SİSTEMİ

İNSANDA BOŞALTIM SİSTEMİ

İnsanlardaki boşaltım sistemi, böbrekler, üreterler, mesane ve üretradan oluşur.

Böbrekler: Böbrekler, karnın arka duvarında, bel omurlarının iki yanında bulunan, ortalama 130 g. ağırlığındadır. Çukur kısımları birbirine dönük şekilde iki tanedir.

BÖBREĞİN KISIMLARI
1. KABUK (KORTEKS)
Nefronun; bowman kapsülü, glomerulus ve tüplerinin büyük bir kısmı kortekste bulunur. Korteks, koyu renkli görünür.
2. ÖZ BÖLGESİ (MEDULLA)
Öz bölgesi, diğer bir adıyla medulla, kabuk bölgesinin altında bulunur. Bu kısımda nefronların henle kulbu ve malpighi piramitleri bulunur.
3. HAVUZCUK (PELVİS)
Havuzcuk (pelvis) en içte bulunan kısımdır. Bu kısımda oluşan idrar toplanır.

Böbreğin iş gören birimlerine "nefron" adı verilir. Nefronun yapısı incelendiğinde üç kısımdan oluştuğu gözlemlenir.

1. GLOMERULUS: Glomerulus, bir kılcal damar yumağıdır. Glomerulusu vücutta bulunan diğer kılcal damarlardan ayıran bir takım özellikler vardır. Bunlar:

  • Glomerulus kılcallarının iki ucu da atar damarlara açılır. 
  • Glomerulus kılcallarındaki kan basıncı diğer kılcallardaki kan basıncının yaklaşık iki katıdır ve bu basınç damar boyunca sabittir. 
  • Glomerulus kılcalları çift katlı epitelden oluşur. 
  • Glomerulus kılcallarında sadece kılcaldan dışarıya madde geçişi olur. 
2. BOWMAN KAPSÜLÜ: glomerulusu saran, yassı epitel hücrelerden oluşmuş, içi boş yarım küre şeklindeki yapıdır. Glomerulus ve bowman kapsülü bir arada malpighi cisimciğini oluşturur. 

3. TÜPLER: Malpighi cisimciğini sırasıyla "proksimal tüp", "henle kulbu" ve "distal tüp" izler. Distal tüp, toplama kanalına açılır. 

NEFRONUN GÖREVLERİ 
1. SÜZME: Atar damardan böbreklere gelen kanın basıncı diğer kılcal damarlara oranla yüksektir. Bu basıncın etkisiyle kandaki glikoz, aminoasit, su, inorganik tuzlar ve üre gibi küçük yapılı maddeler glomerulus kılcallarından bowman kapsülüne geçerler. Bu olaya "süzme" denir. Süzme olayı için enerji harcanmaz. Süzme sırasında büyük yapılı maddeler (kan hücreleri, plazma proteinleri gibi...) glomerulustan dışarı çıkmaz. 
Süzme hızı kan basıncına bağlıdır ve birim zamanda glomerulustan bowman kapsülüne geçen sıvı miktarıdır. Bu nedenle korku, heyecan gibi durumlarda ve soğuk olan havalarda idrar oluşumu artar. 
2. GERİ EMİLİM: Süzme ile bowman kapsülüne gelen sıvının içindeki glikoz, aminoasit gibi yararlı maddeler geri emilerek kana geri gönderilir. Bu şekilde idrarla sadece işe yaramayan maddeler dışarı atılmış olur. 
  • Proksimal tüpte: Su osmoz yoluyla, glikoz, aminoasitler, vitaminler, klor, bikarbonat iyonları ise aktif taşımayla; hidrojen iyonları ise yoğunluğa bağlı olarak aktif ya da pasif taşımayla geri emilir. 
  • Henle Kulbunda: klor iyonu aktif taşımayla geri emilirken, sodyum iyonları artı yük taşıdıklarından klor iyonlarının ardından pasif olarak emilirler. Henle kulbunun çıkan kolunda su emilimi yapılmaz. 
  • Distal Tüpte: Sodyum iyonları ve su emilimi burada da devam eder. Distal tüp çeperi üreye geçirgen olmadığından üre emilimi olmaz ve bu nedenle tüpte üre yoğunluğu artar.
    • Aktif taşımayla sağlayan emilim, maddelerin kandaki yoğunluğuna bağlıdır. Maddelerin kandaki normal değerlerine "eşik değer" adı verilir. Maddenin kandaki miktarı eşik değerden fazlaysa, fazla olan miktar geri emilmez ve idrarla dışarı atılır. 
    • Sağlıklı bir kişide glikoz ve aminoasitlerin %100'ü, suyun yaklaşık olarak %99'u, sodyum iyonunun %99,5'u, ürenin %50'si geri emilir. 
3. AKTİF BOŞALTIM (SALGILAMA): Süzülme ile bowman kapsülüne geçemeyen maddelerin, kılcaldamarlardan, geri emilimin tam tersi yönünde, aktif taşımayla kanalcığa geri verilmesidir. örnek: hidrajen iyonu, amonyum ve penisilin gibi... 

Böbrek hücreleri yeterli oksijen bulamazsa geri emilme ve salgılama aksar, süzülme ise devam eder. 





GERİ EMİLİMDE ROL OYNAYAN HORMONLAR

  1. ANTİDİÜRETİK HORMON (ADH): Nefron kanallarından suyun geri emilimini sağlar. Az salgılanması çok sulu yani seyreltik ve fazla idrar oluşumunu sağlar. Kandaki su azalacağı için su içme isteği artar. Bu hastalığa "şekersiz şeker hastalığı" adı verilir. 
  2. ALDOSTERON: Böbrek üstü bezlerinden salgılanan bu hormon, sodyum iyonu gibi bazı iyonların geri emilimini sağlar. Yeterli salgılanmaması durumunda, vücutta iyon eksikliği oluşur ve kan basıncı düşer, kaslar zayıflar ve derinin rengi değişir. bu hastalığa "addison hastalığı" adı verilir. 





CANLILARDA GÖRÜLEN AZOTLU ARTIKLAR

CANLILARDA GÖRÜLEN AZOTLU ARTIKLAR

  1. AMONYAK: Amonyağın atılması sırasında bol miktarda suya ihtiyaç vardır. Bu nedenle bu atık madde, su kaybı sorunu olmayan, suda ya da nemli bölgelerde yaşayan canlılarda gözlenir.
  2. ÜRE: Amonyaktan daha az zehirli olan bir atık maddedir. Dışarı atılırken bir miktar suya ihtiyaç vardır. Üre, amonyağın karaciğerde çevrilmesiyle oluşur. İnsanlarda boşaltım ürünü üredir. 
  3. ÜRİK ASİT: Ürik asit suda çözünmeyen bir boşaltım ürünüdür. Böcek, sürüngen ve kuşlarda görülen boşaltım ürünüdür. Ürik asit, sindirim kanalıyla dışarı atılır ve böylece canlının su kaybetmesi engellenir. 

OMURGALILARDA BÖBREK ÇEŞİTLERİ

OMURGALILARDA BÖBREK ÇEŞİTLERİ

  1. PRONEFROZ BÖBREK 
  • Pronefroz böbrek, en basit böbrek tipidir. 
  • Kıkırdaklı balıkların erginlerinde, kemikli balıkların ve kurbağaların embriyolarında pronefroz böbrek bulunur. 
  • Pronefroz böbrek, yan yana dizilmiş çok sayıda kirpikli huniden oluşur. Bu nefridyumların (kirpikli hücrelerin) önünde glomerulus adı verilen bir kılcal damar ağı bulunur. Glomerulustan nefridyumlara (kirpikli hunilere) süzülen atık maddeler ortak bir kanalla kloaka getirilir ve oradan da vücut dışına atılır. 
    2. MEZONEFROZ BÖBREK 
  • Pronefroz böbrekten daha gelişmiş bir tiptir. 
  • Sürüngen, kuş ve memelilerin embriyolarında, kemikli balıkların ve kurbağaların erginlerinde bu böbrek tipi görülür. 
  • Yapısı pronefroz böbreğe benzer ancak bazı farklılıklar vardır. Mezonefroz böbrekte nefridyumların (kirpikli hunilerin) yerini bowman kapsülleri almıştır. Bowman kapsülleri glomerulusu sararak malpighi cisimciğini oluşturur. 
    3. METANEFROZ BÖBREK 
  • Sürüngen, kuş ve memelilerin erginlerinde bu böbrek türü bulunur. 
  • Diğer böbrek türlerinden daha gelişmiştir. 
  • Bu böbrek türünde bol miktarda nefron bulunur. 
  • Bu tür böbrekler tüm omurga boyunda değil bel bölgesinde bulunur. 


26 Ocak 2012 Perşembe

BÖCEKLERDE BOŞALTIM

BÖCEKLERDE BOŞALTIM

  • Böceklerde boşaltım organları "malpighi tüpleri"dir. Malpighi tüplerinin kapalı olan serbest uçları vücut boşluğuna uzanmıştır. Diğer uçları ise son bağırsağa açılır. Vücut boşluğuna uzanan kapalı uç boşaltım atıklarını vücut boşluğuna alarak sindirim sistemine iletir. Atık ürünlerdeki fazla su son bağırsaktan geri emilir. Bu nedenle böceklerde boşaltım maddeleri sindirim atıklarıyla birlikte atılır. 
  • Böceklerde azotlu boşaltım maddesi ürik asittir ve böylece böceklerin su kaybı engellenir. 


HALKALI SOLUCANLARDA BOŞALTIM

HALKALI SOLUCANLARDA BOŞALTIM


  • Halkalı solucanlarda boşaltım organları "nefridyumlar"dır. Nefridyumlar iki bölümden oluşurlar:
    • Kirpikli huniler 
    • Nefridyum kanalı 
      • Halkalı solucanların her bir halkasında bir çift kirpikli huni bulunur ve bunlar bir sonraki halkadan dışarı açılırlar.
  • Vücut sıvısından su, glikoz ve atık maddeler kirpikli huniler sayesinde alınır. Kanal çevresindeki kılcal damarlardan su ve glikoz gibi yararlı maddeler geri emilir. Geriye kalan atık maddeler ise vücut dışına atılır. 
  • Halkalı solucanların azotlu boşaltım atıkları amonyaktır. 

YASSI SOLUCANLARDA BOŞALTIM

YASSI SOLUCANLARDA BOŞALTIM

  • Amonyak ve karbon dioksit gibi atıklar vücutta difüzyonla dışarı atılır. 
  • Vücuttaki fazla suyun vücut dışına atılması ile "protonefridyum" (alev hücresi) adı verilen en ilkel boşaltım organlarıyla sağlanır. 
  • Protonefridyumlar, dallanmış borucuklar ve bunların ucundaki alev hücrelerinden oluşurlar. Alev hücreleri ise içlerinde siller bulunan bir uçları borucuklara bağlı, bir uçları kapalı olan hücrelerdir. 
  • Su, sillerin hareketleriyle ilerler, önce alev hücrelerine oradan da borucuklara geçerek oradan da dışarı atılır. 
  • Planaryada bulunur. 

25 Ocak 2012 Çarşamba

SÜNGERLER VE SÖLENTERLERDE BOŞALTIM

SÜNGERLER VE SÖLENTERLERDE BOŞALTIM

Bu canlılarda gelişmiş özel bir boşaltım sistemi yoktur. Amonyak ve karbon dioksit gibi atık maddeler vücuttan difüzyonla atılır.



BİTKİLERDE BOŞALTIM

BİTKİLERDE BOŞALTIM
  • Atık maddelerin uzaklaştırılmasını sağlayan özel bir boşaltım sistemi yoktur. Bitkilerde boşaltımı sağlayan birkaç faktör bulunmaktadır:
    • Su bitkilerinde atık maddelerin uzaklaştırılması difüzyonla sağlanır.
    • Kara bitkilerinde stoma ve lentiseller sayesinde karbon dioksitin bitkiden uzaklaştırılması sağlanır.
    • Bazı bitkilerde bulunan hidatodlar sayesinde fazla su ve minerallerin uzaklaştırılması sağlanır.
    • Bazı bitkilerde karbon dioksit, bazı organik maddeler ve tuzların uzaklaştırılması ise kökler sayesinde yapılmaktadır.
    • Tuzlarla birleşerek oluşan çözünmeyen kristaller (okzalat kristalleri) ve metabolizma sonucu oluşan bazı zehirli maddeler ise yapraklarda bulunan kofullarda depolanır. Bu atık maddelerin ise bitkiden uzaklaştırılması ise yaprak dökümü ile sağlanır.

BİR HÜCRELİLERDE BOŞALTIM

BİR HÜCRELİLERDE BOŞALTIM

Amonyak, karbondioksit gibi artıklar, difüzyonla hücre zarından atılırlar. tatlı sularda yaşayan tek hücrelilerde ise hücreye alınan fazla suyun uzaklaştırılması için kontraktil kofullar kullanılır. Kontraktil kofullar sayesinde hücreye alınan fazla su vücut dışına atılır. Denizlerde yaşayan tek hücrelilerde ise bu şekilde bir sorun olmadığından kontraksil kofullara ihtiyaç yoktur.

SİNİR DOKU

SİNİR DOKU
  • Bölünme özelliklerini kaybetmiş hücrelerden oluşan oldukça özelleşmiş bir dokudur.
  • Dışarıdan ve vücut içinden gelen uyarıları algılar, değerlendirir ve oluşturduğu cevabı kaslara veya ilgili organlara iletir.
  • Bu dokuyu oluşturan sinir hücrelerine "nöron" adı verilir.
  • Nöronlar bir hücre gövdesi ve bu gövdeden çıkan uzantılardan oluşurlar. Hücre gövdesinden çıkan bu uzantılardan küçük olanlara akson, uzun olanlara dendrit denir. Dendritler genellikle uyarıları alır ve aksonlara iletirler. Bu nedenle genellikle uyarı iletimi dendritten aksona doğrudur.
  • Aksonu en dıştan saran bir kılıf bulunur. Bu kılıfa "schwann kını" (nörolemma) denir. Beyin ve omurilikte bulunan nöronlarda ise Schwann hücrelerinin oluşturduğu bir örtü bulunur. Bu örtüye Miyelin kılıf adı verilir. Miyelin kılıfta ranvier boğumu adı verilen boğumlar bulunur. Bu boğumlarda ise miyelin kılıf bulunmaz. Miyelin kılıf ve ranvier boğumları uyartının daha hızlı iletilmesini sağlar aynı zamanda yalıtım sağlayarak komşu aksonlar arasındaki etkileşimi (çapraz konuşma) engeller.
  • Omurgalıların sinir sisteminde nöronlardan çok daha fazla sayıda bulunan, nöronlara destek olan, beslenmelerine yardımcı olan "nöroglia" (glia) hücreleri bulunur.
  • Bir aksonun aksonu ile diğer aksonun dendritinin karşılaştığı yere sinaps adı verilir. Bu bölgelerde uyartı aksondan dendrite doğru olur.

KASLARIN ÇALIŞMASI

KASLARIN ÇALIŞMASI





KAS DOKU

KAS DOKU

Bu dokunun hücre ara maddesi bulunmaz. Hücreleri ipliksi bir görünüme sahip olduğu için kas teli olarak adlandırılırlar. Bu kas telleri yanyana gelerek kas demetlerini oluştururlar ve bu kas demetleri de bağ doku tarafından çevrelenirler.
Kan hücrelerinin zarlarına "sarkolemma"; sitoplazmasına da "sarkoplazma" adı verilir. Sarkoplazmada aktin, miyozin proteinlerinden oluşan miyofibril adı verilen, hareketi sağlayan telcikler bulunur.

Kaslar, yapı ve çalışmalarına göre 3'e ayrılırlar.

ÇİZGİLİ KASLAR
  • Çok çekirdeklidirler. Çekirdekleri ise hücre zarının altında yer alır.
  • Enine çizgili bir yapısı vardır. Bunun nedeni aktin ve miyozinlerin bant oluşturacak şekilde dizilmesidir.
  • istemli bir şekilde çalışırlar. Çalışması merkezi sinir sistemi tarafından kontrol edilir.
  • Hızlı çalışırlar, çabuk yorulurlar.

DÜZ KASLAR
  • Tek çekirdeklidirler ve çekirdekleri hücrenin merkezinde bulunur.
  • Aktin ve miyozinler dağınık dizildikleri için çizgili bir yapısı yoktur.
  • Otonom sinirler tarafından kontrol edilirler, istemsiz çalışırlar.
  • Çalışması yavaş ve uzun sürelidir.
KALP KASI
  • Bir veya iki çekirdekli olabilirler. Çekirdekleri hücrenin ortasında bulunur.
  • Çizgili kaslardaki gibi aktin ve miyozinler bantlar oluşturacak şekilde dizildikleri için çizgili bir görünüme sahiptir.
  • Otonom sinirler tarafından kontrol edilirler, istemsiz çalışırlar.
  • Kalpte bulunur.
  • Hızlı çalışırlar ancak yorulmazlar.

KAN DOKU

KAN DOKU

Kan doku, kan hücreleri ve ara maddeden oluşur.
  1. ARA MADDE: Ara maddeye "plazma" da denir. Plazmanın çok büyük bir kısmı (yaklaşık olarak %90) sudur. Kan proteinlerinin (albumin, globulin, fibrinojen, antikor vb) oranı %7-8 civarındadır. Bu kan proteinlerinden albumin kanın osmotik basıncının sağlanmasında görevlidir. Fibrinojen, pıhtılaşmada, globulin proteini ise vücut savunmasında görev yapar. Kan plazmasında su ve proteinlerin dışında aminoasit, hormon, yağ asidi, madensel tuz, glikoz, vitamin, azotlu artıklar vb bulunur.
  2. KAN HÜCRELERİ: Alyuvar, akyuvar ve kan pulcukları olmak üzere 3 çeşit kan hücresi bulunur.
  • Alyuvarlar (Eritrositler):
    • Bu kan hücreleri memelşilerde ilk oluştuklarında çekirdekli olmalarına karşın, olgunlaştıklarında çekirdeklerini kaybederler. Bunun nedeni daha fazla oksijen ve karbondioksit taşımayı sağlamaktır.
    • Ortalama olarak 1 mm3 kanda 4.5-5.5 milyon kadardır. cinsiyete ve kişinin yaşadığı yerin, deniz seviyesinden yüksekliğine göre değişebilir.
    • Kemik iliğinde ve embriyonik dönemde karaciğer ve dalakta üretilebilir.
    • Ortalama 120 gün ömürleri vardır.
    • Bu kan hücreleri kana da kırmızı rengi veren, oksijen ve karbondioksit taşımayı sağlayan hemoglobin taşırlar.
  • Akyuvarlar (Lökositler):
    • Beyaz renkli kan hücreleridir. Bu kan hücrelerinin çekirdekleri vardır.
    • Aktif olarak hareket edebilirler, fagositoz yaparak veya antikor üreterek vücudun zararlı mikroorganizmalara karşı savunmasını yaparlar.
    • Sayıları ihtiyaca göre artabilir, ancak ortalama olarak 1 mm3 kanda 6 ile 10 bin arasında değişebilir.
    • Granüllü ve Granülsüz olmak üzere iki çeşittir.
      • Granüllü Akyuvarlar:
        • Nötrofiller, bazofiller ve eozinofiller; granüllü akyuvarlardır. 
        • Bu akyuvarların büyük bir kısmı kırmızı kemik iliğinde üretilirler. 
      • Granülsüz Akyuvarlar: 
        • Monositler ve lenfositler; granülsüz akyuvarlardır. 
        • Bu akyuvarlar lenf düğümlerinde üretilirler. 
  • Kan Pulcukları (Trombositler):
    • Kemik iliğindeki büyük çekirdekli hücrelerin parçalanmasıyla oluşurlar. Çekirdeksiz olan hücrelerdir. 
    • Kendileri aktif olarak hareket edemezler, pasif olarak hareket ederler. 
    • Ömürleri birkaç gün olup, kanın pıhtılaşmasında görev yaparlar. 



KANIN PIHTILAŞMA REAKSİYONU

Dokuda ve kan damarında zedelenme meydana geldiğinde Ca iyonlarının etkisiyle Tromboplastin oluşturulur. Kan pulcukları yine kalsiyum iyonlarının etkisiyle özel bir protein üretir. Bu özel protein ile tromboplastin birleşerek Protrombinaz oluşturur. Protrombin; protrombinaz, kalsiyum iyonları ve K vitamini etkisiyle trombin oluşur. trombin de fibrinojenin fibrine (pıhtı) dönüşmesini sağlar.

23 Ocak 2012 Pazartesi

Kemik Doku

KEMİK DOKU

Omurgalı hayvanların iskeletini oluşturan dokudur. Kemik dokuyu oluşturan hücrelere osteosit, ara maddeye de osein adı verilir. Osein, organik ve inorganik kısımlardan oluşur. Organik kısmı, proteinler ve kollagen lifler; inorganik kısmı ise kalsiyum karbonat, kalsiyum fosfat, kalsiyum florür, magnezyum gibi minerallerden oluşmuştur. Yaş ilerledikçe kemikte bulunan mineral miktarının artmasıyla kemikler daha da kırılgan bir yapı kazanır. Osteositler (kemik hücreleri) lakün adı verilen küçük kovuklar içinde bulunurlar.

Kemik doku, süngerimsi kemik doku ve sert (sıkı) kemik doku olmak üzere iki çeşittir.

1. Süngerimsi kemik doku: Bu kemik doku düzensiz boşluklara sahip, gözenekli bir yapıya sahiptir. Bu gözeneklerin içinde kırmızı kemik iliği bulunur. Bu kemik doku bütün kemiklerin iç kısımlarında ve uzun kemiklerin uç kısımlarında bulunur. Kemiklerin esnek ve hafif olmasını sağlayarak hareketin kolaylaşmasını sağlar.

2. Sert (sıkı) kemik doku: Sert ve pürüzsüz bir yapıya sahip olan kemik doku olup bütün kemiklerin dış kısımlarında ve uzun kemiklerin gövdesinde bulunur. Gözeneksiz bir yapıya sahip olduğu için kemiğin dış etkenlere karşı daha dayanıklı olmasını sağlar. Bu kemik dokuda hücreler, sitoplazma uzantılarıyla birbirine bağlanarak halkalar oluşturacak şekilde birleşirler. Bu halkaların ortasında bulunan dikine kanallara "havers kanalları" adı verilir. Havers kanallarını birbirine bağlamayı sağlayan yatay kanallara ise "volkman" kanalları adı verilir. Bu kanalların içindeki kan damarları sayesinde dokuyu oluşturan hücrelerin beslenmesi ve atık maddelerin uzaklaştırılması sağlanır.


  • Bütün kemiklerin dış kısımlarında kemiğin onarılmasını, beslenmesini ve enine büyümesini sağlayan periost bulunur.

Kıkırdak Doku

KIKIRDAK DOKU
Hücreler, ara madde ve liflerden oluşmuştur. Hücrelerine kondrosit denir. kondrositler, büyük çekirdekli olan hücrelerdir ve kapsülleri vardır.
Kıkırdak dokunun ara maddesine kondrin adı verilir. Burada kan damarları bulunmaz. Beslenme, bağ dokudan difüzyonla sağlanır.

Kıkırdak doku bütün omurgalı canlıların embriyo halindeyken iskeletini oluşturur. Bazı canlılarda (köpek balığı, vatoz...) bu kıkırdak iskelet yaşam boyu devam eder. Ancak diğer omurgalı canlıların omurgaları gelişme sürecinde kemikleşir. Ancak iskeletin tmaamı kemikleşmez. Bazı bölümleri Kıkırdak halinde kalır.

1. Hiyalin kıkırdak: Hücreler arası madde saydam veya mavimsi renktedir. Yapısında taşıdığı kollagen liflerden dolayı basınca dayanıklıdır. Omurgalı canlıların embriyolarının iskeletlerinde, kemik başlarında, burun, soluk borusu ve kaburga uçlarında bulunur.


2. Elastik kıkırdak: Bu kıkırdağın ara maddesinde elastik lifler bulunur. bu nedenle çok esnektir ve kulak kepçesi, kulak yolu ve ses tellerinde bulunur.

3. Lifli (fibröz) kıkırdak: Hücre sayısının az olduğu ara maddesinde bolca kollagen lif taşıyan kıkırdak çeşididir. Bu kıkırdak basınca ve çekmeye çok dayanıklıdır. uzun kemiklerin oluşturduğu eklem yerlerinde ve omurlar arasındaki disklerde bulunur.

Yağ Doku

YAĞ DOKU

Özelleşmiş bir bağ dokusu çeşididir. Bu dokunun Lipoblast adı verilen yağ sentezi yapan hücreleri vardır. Bu hücreler içinde yağ damlacıkları bulunan büyük ve yuvarlak hücrelerdir. Yağ hücreleri arasında kollagen ve retikular lifler bulunur.

YAĞ DOKUNUN GÖREVLERİ

1. Organları vurma, çarpma gibi dış etkenlere karşı korur.
2. Yedek besin deposudur.
3. Metabolik su deposu olarak görev yapar.
4. Deri altında birikerek ısı kaybını engeller.

Temel (Öz) Bağ Doku

TEMEL (ÖZ) BAĞ DOKU
Doku, hücreler, hücre ara maddesi ve bol miktarda liften oluşur. Lifler, proteinden yapılmıştır ve bu lifler dokunun hücrelerini ve ara maddesini bir arada tutar. Temel bağ dokudaki lifler 3 çeşittir:

    a. Kollagen Lifler: Beyaz renklidirler. Bu lifler demetler halindedirler ve mekanik etkilere karşı çok dayanıklıdırlar.
   
    b. Elastik Lifler: Kollagen liflerden daha incedirler ve sarı renklidirler, kolayca uzayabilirler. Uzamayı sağlayıcı etki ortadan kalkınca tekrar eski konumlarına geri dönerler.

   c. Retikular (Ağsı) Lifler: Çok ince olan, uzunluklarıyla ağsı bir yapı oluştururlar. Bağ doku ve diğer dokuların birbirleriyle birleştikleri kısımlarda bulunurlar.

Temel bağ dokuda bulunan hücreler:

   a. Fibroblastlar: Temel bağ dokunun temel hücreleridir. Yerleri sabittir ve dokunun liflerini üretir.
   b. Makrofajlar: Fagositoz yetenekleri fazladır. Bu yetenekleriyle vücuda giren bakterileri ve ölü kan hücrelerini yok ederler.
   c. Mast hücreleri: Kanın damar içinde pıhtılaşmamasını sağlayan heparin ve kılcal damar geçirgenliğini artıran histamin salgılarlar.
   d. Melanositler: Sitoplazmalarında taşıdıkları melanosit pigmenti ile dokuya renk verirler.



Bağ ve Destek Doku

BAĞ VE DESTEK DOKU
1. Embriyonun mezenşim hücrelerinin gelişmesiyle oluşur.
2. Bu dokunun hücre sayısı az, ara madde miktarı fazladır. Epitel dokudan farklı olarak hücreleri birbirine temas etmez.
3. Bu dokudaki ara maddenin sertleşmesiyle kıkırdak ve kemik dokular oluşur.
4. Bu dokunun görevi çeşitli organ ve dokuları birbirine bağlamak ve içerdiği kan damarlarıyla hücreleri beslemektir. Ayrıca yumuşak dokuların dış etkenlerden korunmasını, desteklenmesini sağlamaktır. Aynı zamanda savunmayı da sağlar.
5. Bitkisel dokulardan parankimaya karşılık gelen hayvansal dokudur.

Bağ ve Destek Doku Çeşitleri
1. Temel (Öz) Bağ Doku
2. Yağ Doku
3. Kıkırdak Doku
4. Kemik Doku
5. Kan Doku

Epitel Doku

EPİTEL DOKU
1. Vücudun iç ve dış yüzeyini örten dokudur.
2. Hücreleri birbirine bitişik, kan damarları ve sinir taşımaz. Dokunun altında hücresel özellikte olmayan bir taban zarı bulunur. Hücrelerin beslenmesi bu zardan difüzyonla sağlanır.
GÖREVLERİ
1. bulundukları organı dış etkilerden korumak
2. Bağırsaklardan maddeleri emmek
3. Salgı üretmek (gözyaşı, mukus, süt vb)
4. çevreden gelen uyarıları algılamak




Hayvansal Dokular

Hayvansal dokular:
1. Epitel doku 
2. Bağ ve destek doku 
      a. Temel bağ doku 
      b. Yağ doku 
      c. Kıkırdak doku 
      d. Kemik doku
      e. Kan doku
3. Kas doku
4. Sinir doku 

characteristics of matter

1. cellular structure: all living things have cellular structure.
2. metabolism: Living things show metabolic activity in their cells. for examples acquiring and using energy to stock up, break down, build and eliminate materials.
3. Nutrition:
4. Growth: It means increase in the size of cell for unicelular organisms, and increase in both the size and number of cells in multicellular ones.
5. Excretion: It means the removal of waste materials from the cell and the body.